TELEVİZYON PROGRAMCISI
ÖZLEM GÜRSES:
Öldürmeyen acı sizi güçlendirir
Özlem Gürses, ODTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi, mimar olarak iş hayatına başladı ancak daha sonra 1994 yılında Ali Kırca ve Ayşenur Arslan yönetimindeki atv Haber’de muhabirliğe başladı. 8 yıl sonra aynı ekiple Star’a geçti; Mesut Yar’dan Gece Hattı’nı devraldı. Ardından evlendi ve bir çocuk sahibi oldu. Kısa bir aradan sonra Habertürk’te ekrana geri döndü. Kendi hazırlayıp sunduğu birçok programa imza attı. Şimdi ise Kanal 1’de “Özlem Gürses’le 1 Bakış”ı sunuyor. Özlem Gürses, genç yaşta geçirdiği bir trafik kazası sonrasında mesleğini ve yaşadığı şehri nasıl değiştirdiğini ve acının kendisini nasıl güçlendirdiğini Doktor Dergisi için yazdı.
Sanırım 1993 yılıydı sonbahar… ODTÜ Mimarlık Fakültesi’nden mezun olmuş, bir tasarım ve mobilya firmasında işe girmiştim, sekiz aylık da evliydim. Ankara’da, Ankara-Konya Karayolu’nda bir sabah çok erken saatlerde işime giderken, bir anda direksiyon hakimiyetimi kaybettim ve yedi takla atarak şarampole yuvarlandım. Sonrası bir kabus neredeyse…
Bir minibüsün koltukları çıkartıldı, ben yere yatırılarak hastaneye kaldırıldım; röntgenler, tetkikler derken… O gün kendimi, iş yerindeki odam yerine, bir özel hastanenin odasında hasta yatağımda buldum. Kalçam kırılmış, sağ baldırım yırtılmış üstelik omurlarımda travers kırıklar oluşmuştu!
Aylar sürecek bir tedavi süreci böylece başlamış oldu. İlk doktorum bir ortopedistti ve her şeyin düzeleceğini sabırla anlatıyordu bana. Ameliyata gerek yoktu ve iyileşip ayağa kalkacaktım. Ancak zaman ilerledikçe acılarım azalacağına artmış, kendimi “eğrilmiş” hissetmeye başlamıştım. Kimse bana inanmıyordu ama ben bir şeylerin ters gittiğini düşünüyordum.
Nihayet ailemi ikna ettim ve bir nöroşirujiyenle Ankara’nın en saygın beyin cerrahlarından biriyle Prof. Dr. Tunçalp Özgen ile buluştuk. Haklıydım.
Omurlarımdaki travers kırıklar sinirlere baskı yapmış, sol kalçamdaki kas grubu erimişti. Kalçam için geri dönüş yoktu ama bacağım için hala bir şeyler yapmak mümkündü. Ben ağlıyordum, annem ağlıyordu, Tunçalp Hoca da gözleri dolmuş elimi tutuyordu. Kimsenin bir suçu yoktu ama gerçek ortadaydı; artık yeni bir bedenim vardı ve iki bacağım arasında 3 santimetrelik bir mesafe kaybı oluşmuştu.
Tunçalp Özgen sadece acılarımı dindirmek için (insanın sinir uçları nasıl ızdırap veriyor, anlatamam!) ameliyat yapabileceğini söyledi, ama elbette bu kararın da riskleri vardı. Karar verdim, ameliyat olacaktım. Günü tespit ettik, ameliyathane ayırtıldı, odam hazırlandı. Tunçalp Özgen ameliyattan önceki üç günlük sürede daha önce planlanmış bir seyahate çıktı, Güney’deki yazlık evine gitti. Artık sadece onun dönüşünü ve operasyonu bekliyorduk. Amliyattan bir gün önce gelen telefon hayatımın akışını değiştirdi. Prof. Dr. Tunçalp Özgen yazlığının terasında düşmüş, dizini merdiven köşesine çarpmış, dizi paramparça olmuştu. Ancak bir ambulans helikopterle Ankara’ya getirilmiş ve acilen ameliyata alınmıştı! İnanılır gibi değildi, ama işte yaşanan buydu.
Sonra ne mi oldu? Tunçalp Özgen’in iyileşip ayağa kalkması aylar sürdü. Ben ise onun dışında kimseyi istemediğim için o ameliyatı hiç olmadım! Aylar süren fizyoterapiden sonra, bugün yürüyorum, koşuyorum, araba kullanıyorum. Eteklerimin hafif eğri durmasına, pantolon paçalarımdan birinin ötekinden uzun olmasını ise hiç takmıyorum. Ne demişler, öldürmeyen acı sizi güçlendirir. Öyle de oldu.
O kazadan sonra boşandım, mimarlığı bıraktım, İstanbul’a yerleştim ve medyaya girdim. Başıma bunlar gelmeseydi, bu cesareti asla gösteremezdim. Ama artık biliyorum; hayat kısa ve mutluluk ancak peşinde koşarsanız mümkün...
Hepinize sağlıklı günler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder